29 Aralık 2008 Pazartesi

"34’üncü kattan düşüp ölmeyen kedi"

Avustralya’da 34’üncü kattan düşen bir kedi, dokuz canından birini kullanarak kurtuldu.
Pazartesi gerçekleşen olayda yedi yaşındaki Voodoo adlı şanslı kedi çalılıklar sayesinde hayata tutundu. Kedinin sahibi Sheree Washington, Voodoo’nun 34. kattaki evlerinin camından dışarı bakarken düştüğünü ve çalılıklar sayesinde hayatta olduğunu söyledi. Şanslı kedi bu kazadan birkaç çizikle kurtulmayı başardı.

kaynak: 25 aralık 2008 tarihli hürriyet

24 Aralık 2008 Çarşamba

"Kedi barınağını fareler yakmış"

Toronto’da bir hayvan barınağında yaklaşık 100 kedinin ölümüyle sonuçlanan yangını farelerin çıkardığı öne sürüldü.

Toronto itfaiyesinin ilk yaptığı incelemelere göre, yangının farelerin tavandaki elektrik kablolarını kemirmesi üzerine çıktığı belirtildi. Oshawa’daki Humane Society cemiyetine ait sığınakta meydana gelen yangında 3 köpek ve kabloları kemirerek yangını çıkaran birkaç fare de ölmüştü. Hayvanların yangında ölmesi halkı üzüntüye boğarken Humane Society cemiyeti yetkilisi, "Kedileri öldüren yangını farelerin çıkartmış olması hem ironik, hem de talihsizlik" dedi.

kaynak: 22 aralık 2008 tarihli hürriyet

İzmirli sokak hayvanlarının ücretsiz ambulansı

"İzmir Bornova Belediyesi, sahipsiz hayvanlara yardım eli uzattı ve bir araç alarak ambulans haline getirdi. İçine akla gelebilecek her türlü ilk yardım malzemesi yerleştirildi. Bu görev için halihazırda belediye bünyesinde çalışan veteriner hekimler ve yardımcı elemanlar ayarlandı. Böylece kaza geçiren hayvanların, kendilerine ilkyardım uygulanabilecek ücretsiz bir ambulansları oldu.

Hayvanların sokaklarda uğradıkları şiddet görüntülerini ekranlarda, internet sitelerinde görüyoruz. Zehirlenerek ya da vurularak öldürülen hayvanlara rastlamak adete an meselesi.

Bütün bu yaşananlardan rahatsızlık duyan İzmir Bornova Belediyesi, sokak hayvanları için kendi imkanlarıyla ufak gibi gözükse de büyük bir adım attı. Sokakta yaralanan, kazaya uğrayan, sakatlanan hayvanlara yardım etmek için kolları sıvadı. Tamamen ücretsiz ilk yardım hizmeti verecek, bir nevi ambulans görevi gören acil yardım aracını hizmete soktu."

bornova belediyesini mükemmel duyarlılığından dolayı tebrik ediyorum.

devamı için tıklayınız.

19 Aralık 2008 Cuma

‘Sibirya Kurdu’ üç bacağıyla hayata tutunacak

maalesef belediyelerimizin sokak hayvanlarına bakış açıları içler acısı. sokaktaki zavallı hayvancıkları sahiplenen, onlara bakan belediye sayımız çok az. neyse ki duyarlı vatandaşlarımız da yok değil. onların da sayısı az da olsa, bu tip sahiplenme haberlerini duymak çok sevindirici.

"Balıkesir'in Burhaniye İlçesi'nde, bir otomobilin çarptığı sahipsiz ‘Sibirya Kurdu’ cinsi köpeğe, emekli eczacı hayvansever Yalçın Uluğkay, sahip çıktı. Uluğkay, tarafından Akçay'daki bir veterinere götürülen köpeğin parçalanan ön sol bacağı kesilmek zorunda kaldı.

Çanakkale-İzmir karayolunda, geçen Cumartesi günü, sahipsiz ‘Sibirya Kurdu’ cinsi köpeğe, plakası ve sürücüsü belirlenemeyen bir otomobil çarparak, kaçtı. Acı içinde kıvranan köpeği, hayvansever Tülin Eyüpoğlu evine götürdü. Emekli eczacı Yalçın Uluğkay, olayı haber alarak köpeği görmek için Eyüpoğlu'nun evine gitti. Uluğkay, ön sol bacağı parçalanan köpeğin durumunun çok kötü olduğunu görerek, Akçay'daki Kartopu Veteriner Kliniği'ne götürdü. Burada, veteriner hekim Işıl Tesch ve Uğur Duran tarafından 2.5 saatlik bir ameliyatla köpeğin parçalanan bacağı kesildi. 15 gün süreyle yapılacak pansumanın ardından köpeğin, kalan üç bacağıyla yaşamını sürdüreceği bildirildi.

Hayvansever Uluğkay, köpeğin yaşayacak olması nedeniyle mutlu olduğunu belirterek, “Köpek yaralı halde günlerce sokakta gezmiş. Sonra hayvansever bir dostumuz görüp, yanına almış. Çok acı çekiyordu. Veterinere götürüp, tedavisini yaptırmak istedim. Parçalandığı için bacağı kesilmek zorunda kaldı. Yoksa ölebilirdi de. Çevredekilerin haber vermesine rağmen belediyenin acı içinde kıvranan köpeğe sahip çıkmadığını öğrendim. Bu beni üzdü. Köpeği iyileştikten sonra internetten sahiplendireceğiz. Alan çıkmazsa, köpeğe ben bakacağım” dedi.

Uluğkay, köpeğe “Angel” adını verdiklerini de söyledi."

kaynak:18 aralık 2008 tarihli hürriyet

"Kedi ile köpeğin dostluğu"


Antalya'da minik bir kediyle köpeğin dostluğu, görenleri şaşırtıyor.

Hayvansever Yeşim Ersoy'un sokaktan alarak evine getirdiği ''Muzur'' isimli kedi ile ''Aras'' adlı köpeğin dostluğu, ''kedi-köpek gibi didişmek'' deyimini boşa çıkarttı.

Kedi, sürekli köpekle oynamak isterken, Aras da bir anne gibi kediyle ilgileniyor.

kaynak: 12 aralık 2008 tarihli sabah

" Dünyanın tek lensli kedisi"

şu kedinin tatlılığına bakın, nasıl da yepyeni gözleriyle bakıyor hayata.. Allah bin kere razı olsun ameliyatını yapan doktorlardan, sevimli kedicik daha uzun süre sevimli sevimli bakacak dünyaya. :)

"İngiltere’de göz kapaklarındaki rahatsızlık yüzünden ameliyat edilmesi gereken Ernest adlı kedi, kontakt lensler sayesinde kör olmaktan kurtuldu.
Kedi Ernest, Wight Adası’ndaki Godshill Kasabası’nda bulunan hayvan barınağına, 13 yıl önce geçirdiği trafik kazasının ardından yaralı olarak getirilmişti. O günden beri barınakta yaşayan 15 yaşındaki kedi, son günlerde "entropyon" adlı rahatsızlığa yakalandı.

Göz kapakları içeriye doğru dönen, oluşan iltihap yüzünden görme yeteneği azalan kedinin, ameliyat edilmesi gerektiğine karar verildi. Ancak uzmanlar, ihtiyar kedinin bu ameliyattan sağ çıkma olasılığının düşük olduğunu anladılar.

Bunun üzerine kediye lens takıldı. Kedi Ernest, lensler sayesinde şimdi yeniden gözlerini açabiliyor. Barınağın yöneticisi Paula Sadler, "Kedimiz yeniden hayata döndü. Ameliyat edilse, anesteziye dayanamazdı. Lensler işe yaradı" dedi."

kaynak: 16 aralık 2008 tarihli hürriyet

16 Aralık 2008 Salı

"Bayram’ın ardından"

hürriyet gazetesi yazarı rauf tamerin, 15 aralık 2008 tarihli hürriyet gazetesindeki, kurban bayramını küçümseyen ve büyük ihtimalle de kurban bayramını ve islamiyeti, gericilik olarak kabul eden yazısı. evet, bu tip insanlar, genelde yılbaşlarında katledilen hindilerden, ispanyolların boğa yarışlarından hiç bahsetmezler. çünkü işleri islamiyetledir, işleri islamiyeti kötülemektir. misyonu budur onların.

buyrun o yazıyı okuyalım.
"Bayram’da hep hayvanları düşündüm.

Kurban ve İnsan ilişkilerini mercek altına aldım.

Esasen biz, hayvan fıkralarıyla eğitilmiş çocuklarız.

- Bir gün tilki, kargaya dedi ki.

- Bir gün kurtla kuzu yolda karşılaştı.

- Bir gün Nasreddin Hoca, eşeğini kaybetti.

- Söyleyin bakalım çocuklar, siz bu hikayeden ne anladınız?

Söyleyin bakalım, Karınca’nın Ağustos Böceği’ne verdiği dersten ne çıkardınız?

Hayvanlar resmen bizi eğitiyor.

İnsanlar böyle gelişiyor.

Yaşasın!..

***

Asil atlar var.?Ama asil insanlar kaldı mı?

Köpeklerin hepsi duygulu. Ama insanların hepsi duygulu mu?

- Kedi haysiyetlidir.

Acaba sahibi de öyle midir?

Köprüden geçene kadar “ayı’ya dayı demek” nasıl bir ahlak acaba? “Bana dokunmayan yılan” acaba hâlâ yaşıyor mu?

Söyler misiniz? “Eşek sudan gelene kadar” insan dayak yemeye nasıl dayanabilir? “Tavşana kaç tazıya tut” neyin nesidir? Yahu, “çekirge” kaç kere sıçrayabilir?

Görüyorsunuz ki müthiş bir eğitimden geçmişiz.

***

Gazeteye yaklaşırken, küçük bir çayır var. Orada bir koç bağlıydı.Her sabah işe gelirken onunla bakışırdık.Artık âşina olmuştuk.Bu sabah gelirken yine baktım, koç orada yoktu. İçim cız etti.

Bir daha oradan geçmem. Yolumu değiştireceğim.

Bu bayram, Hayvanlar Âlemi yine epey telefat verdi ama İnsanlar Âlemi de trafikte epey kurban verdi. Buna rağmen ne yazık ki Hayvanseverler ve İnsanseverler yine aynı sofralarda buluştu. Heyhat!... Kurt-kuzu hikayelerinden artık alınacak ders kalmadı."

15 Aralık 2008 Pazartesi

Karikatürdeki Pisicik


Villa bahçelerinde kedi köpek katliamı

Bodrum Göltürkbükü’nde sahipli 12 köpek ile altı kedi, villaların bahçelerinde zehirli kıyma verilerek öldürüldü, sahipleri durumu Hayvan Hakları Derneği’ne bildirdi.

Derneğin yönetim kurulu üyesi Bahar Kopal, "Son bir yılda 80 köpek ve 30 kedi zehirlenerek öldürüldü. Dernek olarak, kısırlaştırma ve tedavi yöntemleri ile hayvan sayısını kontrol altına almaya çalışıyoruz. Ancak, belediyenin Hayvan Hakları Kanunu doğrultusunda tek bir adım atmaması, hiç bir suçlunun bulunup cezalandırılmaması yüzünden endişe içindeyiz. Yine de belediyeye, savcılığa ve jandarmaya suç duyurusunda bulunacağız" dedi. Göltürkbükü Belediye Başkanı Halil İbrahim Kaynar, hayvanların öldürülmesiyle ilgileri bulunmadığını belirterek, "Zehirlenen hayvanların büyük bölümü sahipli ve villa behçesinde. Hayvanları hırsızların öldürmüş olabileceğini düşünüyoruz. Jandarmayla çalışma başlattık" diye konuştu.

4 yıldır zehirleniyor

Bir yılda üçüncü köpeği zehirlenerek öldürülen Güneş Çakıroğlu, gözyaşlarını tutamadı, "Beldemizde dört yıldır köpekler zehirleniyor. Katliamlar bayramda da devam etti. Göltürkbükü’nü turizmin gözde bir merkezi olduğunu söylüyor, Fransa sahillerine benzetiyoruz ama uygarlığın buraya uğramadığına da tanık oluyoruz" dedi.

kaynak: 14 aralık 2008 tarihli hürriyet

12 Aralık 2008 Cuma

HAFTANIN FOTOĞRAFI / 12 ARALIK 2008

Önemli ve Sevindirici bir Gelişme: Ankara Kedisi’ne milli hayvan ırkı tescili

Tarım Bakanlığı Ankara Kedisi’ni "milli hayvan ırkı" olarak tescil etti. Ankara Kedisi tescil edilen 36’ncı yerli ırk oldu. Tescil kararında kedinin ırk özelliklerine ilişkin bütün biyolojik, genetik, morfolojik özellikleri de yer alıyor. Kedinin özellikleri anlatılırken "öğrenme kapasitesi yüksek, zeki, sahibinin kendisiyle ilgilenmesini ister, tüyleri beyaz" ifadeleri kullanıldı.

ANKARA Kedisi "milli hayvan ırkı" olarak tescil edildi. Artık Ankara Kedisi’nin sınai mülkiyet hakları Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na ait olacak ve bu hayvan yurt dışına ancak belli şartlarda ve izinle çıkarılacak.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Yerli Hayvan Irk ve Hatlarının Tescili Hakkında Tebliğ’de yaptığı değişiklik, Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tebliğ ile bakanlık bünyesinde faaliyet gösteren Irk Tescil Komitesi tarafından tescil edilen hayvan ırkı arasına, Ankara Kedisi de eklendi. Tescil kararında, Ankara Kedisi’nin ırk özelliklerine ilişkin bütün biyolojik, genetik, morfolojik özellikleri de yer alıyor.

Irk Tescil Komitesi, şimdiye kadar, Ankara Kedisi dahil 36 yerli ırkı tescil etti. Komite, yerli ırklar dışında, Türkiye’de geliştirilen ırkların tescili için de çalışma yapıyor. Bakanlık ayrıca, yerli ırkların ve gen kaynaklarının korunması için ayrıca projeler uyguluyor. Irk Tescil Komitesi tarafından Milli Tescil Listesi’ne alınan 36 hayvan ırkı şöyle:

Yerli Kara (sığır)
Kilis (sığır)

Yerli Güney Sarısı (sığır)
Boz Irk (sığır)
Doğu Anadolu Kırmızısı (sığır)

Anadolu Mandası
Anadolu İvesisi (koyun)

Sakız (koyun)

Gökçeada (koyun)

Karacabey Merinosu (koyun)

Dağlıç (koyun)

Morkaraman (koyun)

Tuj (koyun)

Norduz Koyunu

Ankara Keçisi

Kıl Keçi

Norduz Keçisi

Denizli (tavuk)

Gerze (tavuk)

Ankara Tavşanı

Bursa Beyazı (ipek böceği hattı)

Bursa Beyazı Alaca (ipek böceği hattı)

Hatay Sarısı (ipek böceği hattı)

Kafkas Arısı
Kıvırcık (koyun)

Akkaramın (koyun)

Karayaka (koyun)

Kilis Keçisi (koyun)

Kangal (köpek)

Van Kedisi

Malya (koyun)

Akbaş (köpek)

Anadolu Merinosu (koyun)
Orta Anadolu Merinosu (koyun)

Çine Çaparı (koyun)

Ankara Kedisi.


Morfolojik özellikleri ile tescil edilen bu hayvanları, artık başka ülkeler kendi ırkları olarak tescil edemeyecek.

Ankara Kedisi'nin karakteristik özellikleri

Tebliğe göre, uluslararası alanda "Angora Cat, Turkish Angora ve Angora" olarak adlandırılan Ankara Kedisi, Ankara ve çevresinde özel merak, süs, zararlılarla (fare, böcek vs.) mücadele ve neslini korumak amacıyla yetiştiriliyor. Kedinin vücudu, orta uzunlukta, bölümleri arasındaki uyum mükemmel. Kemikler ince, uzun fakat kuvvetli kaslarla kaplı. Sağrı omuzlara göre daha yüksek. Vücut ipeksi, uzun, beyaz ve parlak tüylerle kaplı. Boyun ve kuyruk bölgelerinde tüyler daha uzun. Kuyruk uzun ve tamamen tüylü. Tüy uzunluğu 3 yaşında tamamlanır. İran kedisinin tüy özelliklerinin iyileştirilmesinde Ankara kedisi kullanılmıştır. Yaygın inanışın aksine sağırlık yaygın değildir, iki gözü mavi renkte olanlar ile farklı göz rengine sahip kedilerde mavi renkli gözün yanındaki kulağın sağır olma ihtimali yüksektir.

Meraklı, oyuncu, mağrur, uyumlu, temiz, yabancılara karşı şüpheci ve sahibine bağlıdır. Sevilmekten ve oynamaktan hoşlanır. Sahibinden fazla sevgi bekler, kendilerine gösterilen sevgiye, bağlılık ve sevgi ile karşılık verir. Yaptığı her şeyi ustalık ve çeviklik ile yapar. İstediklerini ses ve vücut diliyle çok iyi anlatır. Tehlikelere karşı refleksi çok yüksektir ve çabuk harekete geçer. Avcılık içgüdüleri çok iyidir. Kırsal alandaki bireyler bağımsız yaşamaya meyillidir. Alıştığı yerde yatmayı sever. Genelde yüksekçe yerlerde kalmayı tercih eder. Yemek konusunda çok seçicidir. Yabancı kişilere kendini pek sevdirmez. Analık kabiliyeti çok iyidir. Dişiler daha uysaldır.

Üç farklı göz rengi durumu

GÖZ rengi bakımından üç farklı durum vardır. Her iki iki göz rengi mavi, veya her iki göz rengi altın sarı-bakır-kehribar-ela-yeşil ve bu renklerin değişik tonları olabiliyor. Ayrıca, gözlerinden birisi mavi, diğeri de kehribar, altın sarısı, bakır-ela, yeşil ve bu renklerin değişik tonlarında da olabiliyor.

Kedinin kulağı, burnu, ağzı, ayak tabanı pembe. Kulak, vücut ve kuyruk tüyleri ise beyaz. Eğitime müsait, öğrenme kapasitesi ve avcılık yeteneği yüksek. Zeki kedi ırkları arasındadır. Yürürken kuyruğunu vücutlarının üstünde yatay olarak tutarlar, hatta başlarına bile değdirebilir. Sıcağı sever, sudan hoşlanmaz. Daha çok aile içinde kalmayı ve sahibinin kendisiyle ilgilenmesini ister. Özel bakım ve besleme ihtiyacı vardır.

kaynak: 6 aralık 2008 tarihli hürriyet

400 fotoğraf çeken kedi

bu haberi mümkünse hiç yorum yapmadan yayınlamak istiyorum,yoruma da gerek yok aslında, o kadar şirin ki :)

kedileri küçümseyenlere buradan çok güzel kapaklar olsun efendim :)


"ABD’de film yapımcısı bir çift, "Cooper" adlı kedilerini, boynuna bir kamera asıp sokaklara saldı. İlginç fotoğraflar çeken Cooper’ın kamerasına özellikle kuşlar yakalandı.


Günde 200-400 adet


ABD’nin Seattle Kenti’nin arka sokaklarındaki yaşantının en çarpıcı fotoğraflarını bir kedi çekti. Profesyonel film yapımcıları olan Michael ve Deirdre Cross, kedileri Cooper’ın boynuna astıkları kamerayı, otomatik olarak fotoğraf çekmek üzere ayarladı. Seattle’ın ara sokaklarını, kalabalık caddelerini ve bahçelerini dolaşan sevimli kedi, günde 400 civarında siyah beyaz fotoğraf çekti. Kedi uyurken veya saklanırken bile kamera çalıştı.

TV’de yayınlanacak

Özellikle kuşların fotoğraflarını çeken Cooper’ın "eserleri", Animal Planet televizyon kanalında "Cats 101" adlı programda ekranlara gelecek. Michael Cross, "Eğer, benim kedim benden daha iyi fotoğraf çekiyorsa sanat nedir? Sanatın ardındaki niyet nedir ve nasıl yorumlanır soruları gündeme geliyor" dedi. Fotoğrafların çoğunun mükemmel olduğu ve "belgesel sanat formu" olarak nitelenebileceği ifade edildi."

kaynak: 8 aralık 2008 pazartesi tarihli hürriyet

Edgar’ın başına gelenler

aşağıda alıntı yaptığım, hürriyet gazetesinde çıkmış haberin bir benzeri de bizim başımıza gelmişti.. biraz daha farklıydı aslına bakarsanız.

kaymak, naletin 3 yavrusundan en tatlısıydı, en beyazıydı, en oyuncusuydu.. büyüdükten sonra hastalandı, ne zaman görsem burnu akıyor ve hapşuruyordu. üşümüş olduğunu hissedebiliyordum.

derken bir gün, babam arabayı çalıştırdığı zaman burnuna ekşi ve kötü bir koku geldiğinden bahsetti. ama sadece motoru çalıştırdığı zaman oluyordu. gel zaman git zaman, bu kokunun nedenini anlayamadık. nasıl olduysa bir gün babam, kokunun motor kaputundan geldiğini ve oraya, beyaz, iri bir kedinin sıkışıp öldüğünü öğrenmiş...

o kedi tabi ki kaymaktı.

bu durumda nasıl bir uyarı yapılır, ya da yapmak gerekir mi bilmiyorum. ama sıcak motoru bulmuş kedicikler, giriveriyorlar işte arabaların altlarına. biz insanoğlu o soğukta dışarıda kalsak, kimbilir nerelere girerdik. onlara girmeyin etmeyin yapmayın diyemeyeceğimize göre, insanlar olarak biraz daha dikkatli olmamız gerektiği kanısındayım.

işte 10 aralık 2008 günü hürriyette yayınlanmış, iç parçalayıcı haber...

"Edgar, 4 yaşında bir dişi kedi... ABD’nin Boston kentindeki sıcacık evinde yaşarken, ilikleri titreten soğukta bir sokak kaçamağına kalkışmış.

Edgar muradına ermiş mi bilinmez, ama uzun süre kemiklerini takırdatan soğukta kalınca, çareyi yeni park etmiş bir otomobilin sıcak motor kısmına sığınmakta bulmuş... Ancak Edgar’ın motor kaputu altında mışıl mışıl uyuduğu otomobilin sürücüsü, sevimli ’sığınmacı’dan habersiz marşa basınca olan oldu... Aracın vantilatör kayışı, kediciğin yüzünü paramparça etti. Başındaki derinin yarısı soyulan Edgar, panik halinde kaçtı. Eve döndüğünde kanlar içindeydi... Soyulan yüz derisi sarkan Edgar’ı gören sahibi, çocuğu gibi sevdiği kedisini bağrına basıp, veterinere koştu. Başarılı bir estetik ameliyat geçiren talihsiz kedinin minicik yüzüne 35 dikiş atıldı. Soyulan derisi yeniden yüzüne dikilen Edgar, bugüne kadar şefkatle bakıldığı yuvasında sağlığına kavuşacağı günleri bekliyor; belki de kafasında kazadan önceki kaçamağın tatlı hayalleriyle avunarak..."

10 Aralık 2008 Çarşamba

"Çenesini kırmışlar"

Mersin’in Mezitli İlçesi’nde çenesi kırılmış bir yavru kedinin görüntüsü büyük tepki topladı.

Sahile kurulu Soli Tesisleri sakinleri, yönetimin talimatıyla işçilerin kedileri tarım ilacıyla zehirleyerek öldürdüklerini, hatta kedi yavrularını taşla öldürdüklerini iddia etti. "Burada kedi katliamı var" diyen site sakinleri, savcılığa yönetim hakkında suç duyurusunda bulundu. Yaşadıkları durumu e-posta yoluyla basın-yayın kuruluşlarına ileten hayvanseverler, kedilerin darp sonucu ve organik fosforlu bir maddeyle zehirlendiğine dair rapor da aldı. Soli Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Yeniçıkan ise yavru kedinin yürek sızlatan görüntüsüyle ilgili olarak, "Basına servis edilen fotoğrafların bizimle ilgisi yok. Bu konuda hukuksal mücadele başlatacağız" dedi. Kedilere düşman olmadıklarını belirten Yeniçıkan şunları söyledi: "Herkes kadar bizim de hayvan sevgimiz var. Biz kedilerin kısırlaştırılması yönünde çalışmalar sürdürüyoruz. Bu konuda yaptığımız çalışmalar kedileri sevdiğini iddia eden kişiler tarafından engellenmek isteniyor."

kaynak: 9 aralık 2008 tarihli hürriyet

Obez olduğu için ölümden döndü

ABD'de köpeğini eksi 15 derecede 12 saat dışarıda bırakan kadın tutuklandı. Aşırı soğukta kalan Border collie cinsi Jiffy'nin kaldırıma yapıştığını gören komşunun polisi aramasıyla Jiffy'nin sahibi gözaltına alındı.

Köpeğin sıcak suyla çözüldüğünü belirten yetkililer, 55 kg ağırlığındaki Jiffy'nin obez olması nedeniyle ölümden döndüğünü söyledi.

kaynak: 9 aralık 2008 salı tarihli hürriyet

5 Aralık 2008 Cuma

Karabatakgiller

kadıköy iskelesinde beyaz ve kara kuşların içiçe yüzdüğünü görebilirsiniz. hoş bir manzaradır, insan seyrine dalmak ister. bir yandan vapurlar gidip gelirken, onlar da su üzerinde süzülür. görünürde sakin sakin yüzüyorlar ama, aşağıda paletleriyle bir motor gibi hummalı bir çalışma olduğunu düşünürüm ben hep. sen ööyle dertsiz zannedersin, ama o aşağıda deli gibi yükleniyordur paletlere :) şirin hayvanlar vesselam.

bir de dün fark ettim, bunların gagaları beyaz ayol. ben baştan aşağı kara biliyordum onları. bir de cup diye başlarını suya sokup dalmıyorlar mı, çok sevimliler gerçekten. bir bakıyorsun, tee nereden çıkıyorlar. bir de vapurlar gelince, kaçışıyorlar, artık nereden geçiyorlarsa. kayboldu gitti diyorsun, bir bakıyorsun vapurun öbür yanından çıkmış. dün gördüğümüz iki karabatak, beraber yüzüyordu. videoya almak istedik ama, sessizce süzülür görünen hayvanlar cidden de hızlı ama emin adımlarla kayıyorlar suyun üstünde. videoya da alamadık sonuç olarak. bir araştırma yapmak geldi içimden, acaba karabataklar da penguenler ya da deniz atları gibi tek eşli midir? eşleri ölünce onlar da ölürler mi acaba?
yaptığım araştırmalar sonucu, bunlar döküldü eteğime;

"Karabatak, dünyanın her yanında kıyı bölgelerinde ve adalarda yaşayan, karabatakgiller (Phalacraconi-dae) ailesinden kuş cinsidir (Phalacrocorax). înce gagalı, genellikle siyah ya da koyu kahverengi kuşlar olan karabatak cinsi üyeleri sürüler halinde uçar, perdeli ayaklarıyla çok iyi yüzer, bütün tüylerini ıslattıktan sonra suya dalarak balık, karides, vb. deniz hayvanlarını avlarlar. Avlandıktan sonra bir kayaya ya da dala tüneyip, kanatlarını niteleyici bir biçimde açarak kuruturlar. Dişiler çalı, deniz yosunu ve guanodan yapılmış yuvalara 2-4 yumurta bırakırlar. Cinsin en yaygın türleri karabatak ya da büyük karabatak (Phalacrocorax carbo) ile tepeli karabataktır (Phalacrocorax aristotelis)."

"Karabatakgiller (Phalacrocoracidae), Pelikanlar takımına ait bir familya ve bu familyanın tek cinsi (''Phalacrocorax'') karabatak kuşudur. Çoğunlukla eski dünyada bulunurlar. Yaşadıkları yerler deniz kıyıları, kısmen iç sulardır. 3 metre kadar derinlere dalabilirler. 1 dakika kadar su altında kalabilirler. Yalnız balıkla beslenirler. Avlarını yüzücü ayaklarını vücudun altında geriye doğru iterek ve kuyruklarını dümen gibi kullanarak yaparlar. Yürüyüşleri hantaldır. Gagaları kancalıdır. Yuvalarını dik kayalıklara, ağaçlara yaparlar. Kanatları kısa, kuyrukları oldukça uzun olan kuşlardır. Cinsler birbirlerine benzer görünümdedirler."

3 Aralık 2008 Çarşamba

2 Aralık 2008 Salı

HAFTANIN FOTOĞRAFI / 02 ARALIK 2008 / ÇIZIH BURUN



İnsan sahibi kediler takvimi


Giller, hayvanseverlerin çok yakından tanıdığı bir marka; çıkardığı birbirinden nefis hayvan fotoğraflarıyla süslü takvimleri, ajandaları sayesinde...

Her biri birer koleksiyon parçası niteliğindeki ürünlerin bu yılki son halkasını, "2009 Giller'le 365 gün kedi takvimi", diğer bir deyişle, "İnsan sahibi kediler takvimi" oluşturuyor. Takvimin özelliği; hayvanlarını birer çocuk gibi düşünen insanları bir araya getirmiş olması; tamamen kedi sahiplerinin gönderdiği fotoğraflarla hazırlanmış ve bu önerinin tamamen kedi sahiplerinden gelmiş olması... Bütün kedilerin künyesi, kişiliği, halleri, sahiplerinin kaleminden, estetik harikası güzellikleri, gizimli halleriyle sahiplerinin objektiğinden kağıda yansıyan fotoğraf altlarında yazıyor.

Filinta Oğlum, kokun burnumda, sesin kulağımda, hep gözümün önündesin güzelim. Her yer Filinta. Koltuğuna kimse oturmadı! Hadi gel oğlum, birlikte dileyelim: "Dünya 2009'da insanlar, hayvanlar, bütün canlılar için daha güvenli, daha güzel olsun."

Emine Yalçın - Giller Ailesi

Arap

Zıpzıp'ın oğlu. Babasına benzeyen bir erkek ama kişiliği annesine çekti. Bir saniye durmuyor, akla gelmedik yerlere girip çıkıyor.

Adalet Başar, Yusuf Başar İSTANBUL

Minnoş 21 Haziran 2006 doğumlu melez-tekir kızımın gözlerine herkes hayran! Canı isterse kendini sevdiren yaramaz bir cadı. Çok konuşkandır kızım. Minnoş'u sokaklardan aldım, o benim kurtarıcım, ben de onun kölesi.

Merve Ezen / İstanbul

Paşa 3 Mart 2006 doğumlu oğlumuz, çok kişilikli ve resmen bizimle konuşur. Çok temizdir, kirli kumu kullanmaz. Gece bizimle uyur, yalnız kalmayı sevmez. Saygılıdır, çalışırken rahatsız etmez. Kedilerden hoşlanmayanları anlar ve hiç yanlarına gelmez. Çok gururlu ve kişilikli Paşa'mızı hepimiz çok seviyoruz.

Gülnar Kandeyer Sincan-Ankara

Ramses Mis kokulu yeni yıkanmış çamaşırlar, en keyifli oyun alanıdır. Temizliğin keyfini ilk çıkaranın kendisi olmasını isteyen bir dişi.

Cenk Mommarje / Denizli

Efe Giritli Lokantası'nı açtığımız Aralık 2003'te, istanbul Tarihi Yarımada-Ahırkapı'da karlar altında buldum, kalbimin ve karların prensini. Uzun tedavi süreci ve özenli bakım sayesinde yaşama tutundu. Giritli Lokantası'nda bir köşe var ve sadece hırkamın üstünde yatar. Müsterilerimizden kendine ciddi bir hayran kitlesi oluşturdu.

Ayşe Şensılay / İstanbul

kaynak: 30 kasım 2008 pazar tarihli hürriyet

28 Kasım 2008 Cuma

tombik pandalar

tombik pandalar yumukluklarıyla meşhurdur :) sevimli suratlarında gözlerinin çevresi ve kulakları siyah kalanı da beyazdır. pandalar inanılmaz tembeldirler, bambularıyla uğraşmak dışında yaptıkları tek şey uyumak ve popolarını büyütmektir :) bambuları da sadece çinde yoğun olarak bulunduğu için başka yerlere göç etmemişler, sadece orada kalmışlar, nesilleri de yavaş yavaş tükenmeye yüz tutmuştur. bugün 1000 civarında panda olduğu düşünülmektedir.
pandaların çiftleşme hikayeleri de çok enteresan, dişi pandanın erkeği beğenmesi gerek. erkek pandalar az da olsa, o beğenmedikçe hiç birşey olmuyor. normalde yalnız yaşayan pandalar, çiftleşme dönemlerinde sesler çıkarmaya, bağırmaya başlıyorlar. erkeklerin de flört için çok zamanı yok ellerini çabuk tutmak zorundalar çünkü dişilerin çiftleşme isteği 5 güncük sürüyor.
hayvanlar aleminde yavrularına karşı en sevecen hayvan pandalardır. Bebek pandanın gözlerinin açılması 6 hafta sürer. 3 aylık olduğunda tek başına yürümeye, 5 aylık olduğunda ise koşmaya ve bambunun tadına bakmaya başlar. Bebek panda bir buçuk seneden uzun bir süre annesinin yanında kalır. Ancak bu uzun dönemin sonunda tek başına yaşamaya hazırdır.

yer yer vikipediden alıntılar barınsa da,bu yazımda, kendi yorumlarım da yok değildir.

26 Kasım 2008 Çarşamba

Coca Cola Foku'nun aklıma getirdikleri...

Bugün Coca Colanın şu 4 kapak getirene verdiği beyaz foklardan birini aldık. o kadar sevimli ki, hele kuyruğuna bittim. Allahım ne kadar da özenerek yaratmış. kömür karası gözler, kapkara bıyıklar ve bembeyaz tüyler. foku elime alınca aklıma ister istemez kürk ticareti adı altında yapılan vahşetler geldi. hayvanların derilerinden kürk yapmak için kafalarına sopalarla vurmalarını, elektro şok uygulamalarını, düşündükçe içim ürperiyor. ve KANADA, kürk ticaretini yasal kabul etmiş bir ülke. her sene binlerce fok, yasal olarak kafalarına ard arda sopalar yiyerek öldürülüyor ve kanada, pek çok ülkenin tepkisini almış olmasına rağmen buna devam ediyor. bununla ilgili sabah gazetesinin 30 martta yayınladığı bir haber buldum. bu haber, bu vahşetle ilgili ne yazık ki içler acısı pek çok bilgiyi içeriyor. okumakta fayda var derim.

***

"Dünyanın en büyük deniz memelisi avı Kanada`nın güneyindeki buzlarla kaplı St. Lawrence Körfezi`nde başladı.

Kanada Balıkçılık ve Okyanuslar Kurumu Sözcüsü Phil Jenkins, yoğun buz tabakası nedeniyle avcıları taşıyan 16 teknenin fok sürülerine henüz yaklaşamadığını açıkladı. Şu ana kadar yalnızca 15 fokun öldürüldüğünü belirten Jenkins, "Bu çok yavaş bir başlangıç" dedi.

Kanada hükümeti, bu yılki av sezonunda 275 bin fokun öldürülmesine izin verdi. Hayvan hakları savunucuları, `zalimce` yapılan avlamanın fok popülasyonuna zarar verdiğini iddia ediyor. Avcılar ve hükümet ise avlanmanın insanolduğunu savunurken balıkçıların önemli bir gelir kapısından mahrum edilemeyeceğini vurguluyor. Av sezonu, izin verilen sayıya ulaşılıncaya kadar sürecek.

Fok avı, özellikle avlanma yönteminin neden olduğu kanlı görüntüler nedeniyle eleştiriliyor. Avcılar, uzun saplı bir tür çekiç olan `hakapik`le fokların kafataslarına seri darbeler indiriyor. Karla kaplı zemini kırmızıya boyayarak kaçmaya çalışan hayvanlar bir süre sonra hareketsiz kalıyor.

Daha sonra hayvanların değerli derileri yüzülüyor. Kanada hükümeti bu yıl, dünyanın tepkisine neden olan avlanma görüntülerinin çekilmesini yasakladı.

Ayrıca derilerin hayvanlar can vermeden yüzülmesinin önüne geçmek için, fokların şah damarlarının kesilmesi zorunluluğu getirildi.

Yaklaşık 80 dolara alıcı bulan fok derileri daha çok Norveç, Rusya ve Çin`deki tekstilcilere satılıyor. Kanada, 2006`da fok avından 25 milyon dolar kazanmıştı. Avrupa Birliği; ABD, Hollanda ve Belçika`nın daha önce yaptığı gibi fok ürünlerinin ithal edilmesini yasaklamayı tartışıyor.

Kanada hükümeti, 1970`lerde 1,8 milyon civarındaki fok nüfusunun kontrollü avlanma sayesinde 2004`te 6 milyona yaklaştığını tahmin ediyor.

FOK AVCILARINI TAŞIYAN TEKNE ALABORA OLDU

Birçok uluslararası kurum ve bazı hükümetler tarafından eleştiri oklarına hedef olmasına ve engellenmeye çalışılmasına rağmen Kanada`da başlayan fok avında, ava çıkanları taşıyan bir teknenin alabora olması sonucu 3 ya da 4 kişinin öldüğü bildirildi.

Kanada Balıkçılık ve Okyanuslar Bakanlığı sözcüsü Michel Plamondon, Kanada`nın doğusundaki St. Lawrence Körfezi`nde batan teknede ölenlerin olduğunu açıkladı, ancak bir sayı vermedi ve teknedekilerin tamamının fok avcısı olduğunu söylemekle yetindi.

Bölgede avlanan diğer avcılar ise, kazada 3 ya da 4 kişinin öldüğünü bildirdi.

Yaklaşık 5,5 milyon fokun yaşadığı Kanada`da geçen yıl 270 bininin avlanmasına izin verilmiş, ancak 330 bin fokun avlandığı iddia edilmişti. Fok avı, derileri zarar görmemesi için fokların sopalarla dövülmesi ve canlı canlı yüzülmesi sebebiyle tepki görüyor.

Avrupa Birliği de yükselen tepkiler sebebiyle Kanada`dan fok ve ürünlerinin ithalatına kısıtlama getirmek üzere hazırlıklarını sürdürüyor.

Belçika ve Hollanda, bundan böyle Kanada`dan fok kürkü ve omega-3 bakımından son derece zengin fok yağlarını ithal etmeyeceğini açıkladı.

Her yıl yapılan fok avının şekli ve av sonrası ortaya çıkan manzara korkunç olarak değerlendiriliyor.

Kanada Balıkçılık Bakanlığı tarafından sadece yetişkin fokların avlanmasına izin verildiği açıklansa da, avlanan fokların büyük bölümünü, derilerinin daha pahalı olması sebebiyle 3-4 aylık foklar oluşturuyor. Bu yavru foklar, avcıları gördüklerinde kaçmadıklarından, kalın sopalarla kafalarına vurulurken de savunmasız kalakalıyor. Ölesiye dövülen yavru foklar, daha sonra çengelli sopalarla buzların üzerinde teknelere sürükleniyor. Bu sırada hala ölmeyen birçok yavru fok canlı canlı yüzülüyor.

Kanada`nın dış ticaretindeki en büyük müşterisi ABD, Kanada`dan yavru fok kürkü alımını 1972`de, Avrupa Birliği ise 1983`te yasaklamıştı. Kanada`nın en büyük alıcıları ise Norveç, Rusya ve Çin."

25 Kasım 2008 Salı

Bıyıksız Fatma

fatma, sarman iri bir dişi kediydi. onu gördüğüm tek yer bizim dükkandı. yine küçüktük tabii. daha dükkanda çivi tarttığımız günlerdeydik.

fatmayı, bir rivayete göre, dedem alıp getirmiş dükkana. mazisini bilmiyoruz kedinin anlayacağınız. hayret, dedim, babam kedilerden hiç hazzetmez ama bizim dükkanda bir kedi barınabilirmiş demek.

sanırsam fatmayı dükkana getirdikleri zaman fatma hamileymiş. çünkü dükkana geldikten kısa bir süre sonra doğurmuştu, kendisi gibi sarı 4 yavrusu olmuştu. yavrulardan, babalarının pamuk olmadığını anlamak çok da zor değil :)

neyse gel zaman git zaman, fatma dükkana, babam fatmaya alıştı. ama babamın bir meramı varmış meğer, fatmanın bıyıkları çok uzunmuş.ve evet, babam makası alıp fatmanın bıyıklarını kırpmış. kökten almamış da, şekil yapmış, boylarını kısaltmış.kedi tabii fırlamış yerinden haliyle, korkuyla. noluyoruz gibisinden. hissetme duyusu babam tarafından zedelenmiş olmuştu böylece fatmanın. zaten hırçındı, daha beter olmuştu o günden sonra.

yavrular büyümeye başladığı zaman babam artık istememiş kedileri. zaten bekliyordum ben, babam epey bir süre sesini çıkarmamıştı. sesini çıkarmama nedeni de dedemiş meğer. o istiyor diyeymiş.

babam fatmanın yuvası olan kutuyu elime tutuşturarak, benden bizim bahçeye götürmemi istemişti. ev dükkana yakın, seve seve götürdüm tabii ki. ama kıpırdanıyor içinde fatmayla yavrular. geldik bahçeye, fatma fırladı. tabi bahçenin ahalisi yadırgadı fatmayı. ben birebir ilgileniyorum fatmayla, yaklaşan erkekleri kaçırıyorum kovalıyorum felan. ama fatma daha fazla dayanamadı, bir yavrusunun ensesinden aldığı gibi dükkana doğru koşmaya başladı. o kesik bıyıklarıyla nasıl buldu o dükkanın yolunu ya da kaç kere dükkandan kaçmıştı da bu kadar rahat yolu bulabiliyordu hala bilmiyorum. peşi sıra gittim ben de, elimde diğer yavruların olduğu kutuyla. yine dükkana yerleşti fatma.

o dükkandan çıkalı 10 sene olduğunu düşünürsek, fatmayı da en son 10 sene önce görmüşümdür tahminen. sinirli bir suratı vardı, pek de dokundurtmazdı kendisine. ne alemde, nerelerde hiç habaarım yok, görmedim duymadım algılamadım, bilmiyooorum yani.

24 Kasım 2008 Pazartesi

Şehir Efsanesi Pamuk

küçük idik...

o zamanlar daha rumeli kavağında oturuyor idik. çocukluğumuza damgasını vurmuş iki öğe de hayvan idi, yan evin köpeği olan koç, sokağın kedisi olan pamuk.

pamuk, bildiğimiz pamuk işte. beyaz iri kıyım bir erkek kedi. asık suratlı ve devamlı sinirli bir kedi olma özelliklerine de sahip, ama asıl ayrıcalığı, mahallenin tüm dişilerine istinasız sahip olmuş olması, hepsinden çocuk yapmış olması. efe gibi gezerdi pamuk, hangi dişi çırpınacak kaçmak için peh. çırpınsan kaç yazar ayrıca, pamuk bu, istedi mi alır icabında. mahalledeki kedi miktarının %80i pamuğun bir parçasına aitti. bir hevesle evine kedi köpek alıp, sonra o sorumluluğu taşıyamayınca hayvancağızların getirilip bırakıldığı, daha doğrusu atıldığı bir yer olan rumeli kavağı için bu oran, hakikaten büyük bir orandı. zaten büyük bir oran da. hani mahallede sadece 5 kedi yoktu o manada demek istedim.

neyse kısaca pamuk, mahallenin efesiydi ağasıydı sahibiydi öttüreniydi. bu kadar dayı olmasına rağmen, çok fazla miyavladığını da duymazdık. sessiz hallederdi işlerini. en sevdiğim ve güldüğüm özelliği de yemeğine ortak olma gafletine düşmüş kediceğizlere indirdiği gürültülü tokatlardı. o patilerle bana vursa iki gün kalkamayabilirdim yerden yalan yok. yaba gibi patileri vardı netekim. sevmek isteseniz de bunu eyleme dönüştürtmezdi beyfendi. ensesine uzanan sevgi dolu elleri hemen def ederdi başından. dokundurmazdı dokanırdı.daha doğrusu tokat atardı.

bir günü, her zaman ve yine güneşli bir yaz günü tabi ki, dedemin evinin önünde duran arabamızın üstünde pamuğu ağa gibi yatar vaziyette buluyoruz. tabi ki hiç bir seslenmemize kulak dahi kıpırdatmıyor. sessizliğiyle küfrediyor kedi bize. abimin o zamanlar bir saati vardı, o zamanlarında favori kol saatiydi. su geçirmez ilk saat de olabilir tam bilmiyorum ama kuruluyordu falan bu saat. yanlarında bir sürü düğmesi vardı.

o gün abim saatini çıkarıp pamuğun önüne koymuştu. pamuk tabi hemen kaptı saati, oynamaya tırmıklarıyla camını çizmeye başladı, ciddi ciddi çizdi yani. epey ilgisini cezbetti, yattığı yerden kaldırdı kıçını, saatle cebelleşmeye başladı. epey kaptırdı kendini pamuk, saati bir alıyor, bir fırlatıyor felan. tam da böyle ilgisinin yoğun olduğu bir anda patisiyle dırt! diye saatin bir düğmesine bastı ve basar basmaz da saati fırlattı korktu kaçtı. işte o an gözümde küçülmeye başladı pamuk, sacitin osman koçarslanlı karşısında küçülmesi gibi. vay be dedim, yılların ününü eskitemediği, haşlak köfteleri ağzı hiç yanmadan yiyebilme yetisine sahip, mahalle kavgalarının aranan siması, dişilerin namuslarına göz dikmiş , dikmekle kalmamış hepsini almış pamuk, bir saat dırtından korksun. yapma be pamuk. yapmasaydın keşke yani.

velhasılı kelam pamuğu, bu yüz karası olayın gerçekleştiği enfes yaz gününden sonra hiç görmedik. aslında defalarca gördük de, hikayenin burasında biraz gerçekten sapmak ve olayın seyrini değiştirmek hevesindeyim.

pamuk! orada burada yüzün üstünde çocuğun vardı kesin. hemen hemen hepsini mıncıklama şerefine nail oldumsa da, seni mıncıklayamadım ya, daha doğrusu mıncıklatmadın ya, hep bir şeyler eksik.ben küçükken senin boyun da nerdeyse benim kadardı. at gibi bir kediydin, belki değildin? kırma olabilir miydin sen acaba? bir vaşakla tekir kedinin çiflteşmesi sonucu felan hani? neyse saçmalamaya başladım ben.

pamuk, hayatıma damgasını vuran ilk kedidir. noktaaa.

HAFTANIN FOTOĞRAFI / 24 KASIM 2008


ismi tosun. ben kodum :p

21 Kasım 2008 Cuma

Kokarca

çok datlular ya.. burda olsalar da yumuk yumuk sevsem yoğursam koparsam tüylerini :)

efendim korktukları vakit, sarımsak kükürt yanık plastik karışımı bir koku salıyorlarmış ve bu koku anca domates suyu ile yıkanınca çıkıyormuş. enteresan valla.
fazla da yemek seçmezlermiş, nimetin değerini biliyorlar tabi, beğenmemezlik etmiyor hayvanceğizler. onu da bulamamak var yaa.

ortalama 6 sene yaşarlarmış. tabi avcılar kendilerini tüyleri için elektrik şoku ile, kafalarına vurarak öldürmezlerse.
nasıl kıyabiliyorlar bu hayvanlara ya. giymeyiverin bir yeriniz mi eksik kalır kürk giymeyince. katledilmiş hayvan derisi giymek hangi bencil hislerinizi tatmin ediyor? sırtınızda ölü hayvan tüyü taşıyarak kahrolası statünüz mü yükseliyor? toplumda itibarınız mı artıyor?

hepiniz bu hayvanları katlettiğiniz ve hiç düşünmeden vicdan azabı çekmeden bu kürkleri sırtınıza giyebildiğiniz için zavallısınız.sizin derinizi yüzsünler inşallah.

inşallah kelimesi burda irticayı çağrıştırıyor olabilir mi acaba.

18 Kasım 2008 Salı

zannımca iki tip kedi vardır...

iki tür kedi vardır ifindım gözlemlerim doğrultusunda, biri sevmek için elinizi ensesine uzattığınızda elinizi izleyen patileri ile elinizi yakalamaya çalışan kedi; diğeri de sessiz kendi halinde, istediğiniz kadar yuvarlasanız da mıncıklasanız da gıkı çıkmayan, gözleri kapalı, hep uyku modunda kedidir.

ilk tip kediler çok yaramaz olurlar. akşama kadar ordan oraya koştururlar sizi. yerinde duramadığından bazen patisine ya da kuyruğuna istemeden basabilirsiniz, o zaman da hafif bir çığlığı basar, ayağınıza vurur. ondan sonra hiç birşey olmamış gibi oynamaya devam eder. gamsızdır, işi gücü yaramazlıktır. çok yer, çok hareket eder, ve haliyle çok sıçar. günün on beş vakti kendisini sıçmak için toprak kazarken ve ıkındığı zaman sırtındaki tüylerini aşağıya doğru kayarken görebilirsiniz. komik suratları vardır bunların. ağzına parmağınızı sokun, bayılır.

sessiz nahif kedi ise, tavşan pozisyonunda gün boyu kalır. sadece kulakları oynar, böylece hayatta olduğuna hükmedersiniz. gözler kapalı ve aşağıya doğru bakar. siz onu sevmeye başladığınızda hafifçe başını kaldırır ama gözlerini açmaz, öylece bir süre durur ve o pozisyonda uyuma denemeleri yapar. biraz daha okşayın, yana yuvarlanır, gövdesini size bahşeder ama gözler hala kapalıdır. yemek verin, ağızlarını zor açarlar uyuşukluktan. sev sev bir yere kadar. insan hareket istiyor bir zaman sonra.

ama hepiciği de çok datlu di mi :)

14 Kasım 2008 Cuma

AVRUPA YAKASI / DOLMUŞ MACERASI

HAYKO CEPKİN / MELEKLER

DUMAN

Herşey yağmurlu bir okul gününde başlamıştı.. O zamanlar lise 1'e giden ben, servisten indikten sonra apartmanın önünde çok şirin ve tombiş bir kedi görmüştüm. O kadar tatlıydı ki, uçuk pembe bir tasması ve iri kocaman gözleri vardı.. Duman..

Çok merak ettim bu kedi kimin acaba diye. Acaba, dedim dişçiye gelen birinin miydi bu güzel kedi? Evimizin altındaki dişçinin önünde duruyordu çünkü. Sürekli miyavlıyordu, korktuğu belliydi. Ama o an için yapabileceğim birşey yoktu ve düşünceli düşünceli eve doğru yol aldım. Annemi bir yoklayayım dedim belki biliyordur diye.. Sordum, o da hiç görmemiş, bilmiyormuş ama sesini o da duymuş..

Derken günler böyle geçip gitmeye başladı.. Tombul kedi bi ara gözden kayboldu sonra yine geldi.. Geldiğinde bu sefer tasması yoktu.. Sürekli 5. kata çıkıyordu ve kapıda miyavlıyordu. Annemin sonradan söylediğine göre 5. kattaki komuşumuz bu kediye bir süre evinde bakmış sonra dışarı bırakmış.. Bu hikayenin doğruluğundan hala emin değilim ama eğer böyle bir durum varsa, biz kedinin varlığından bihaberdik.. Apartmanımızda kimsenin beslediği bir hayvanı yok diye biliyorduk çünkü..

Sürekli kediyi görüyordum, apartmanın önünde ürkekçe duruyordu. Kimi zaman yukarı mahalleye doğru yollanıyordu ancak akşama doğru geliyordu. Sonradan öğrendim ki, Duman'ın sahibi ölmüş ve kedi de böylece ortada kalmış. Duman da sahibi aklına geldiğinde herhalde kaldığı eve doğru gidiyor diye düşünüyordum. Çok akıllı bir kediydi..

Zamanla apartmanımıza girip çıkmaya başladı. Tabi apartman sahipleri de sürekli kediden şikayet ediyorlardı. Çok tüy döküyormuş, sürekli bağırıyormuş, onları rahatsız ediyormuş, korkuyorlarmış... Gerçekten Duman'ın öyle kuvvetli miyavlamaları vardı ki ya ağlıyordu, ya da 'mama' diye bağırıyordu.. Bunu gerçekten anlayabiliyorduk.
Dumancık giderek zayıflamaya ve hırçınlaşmaya başlamıştı. Ben kedileri çok sevdiğimden böyle bir fırsatı kaçrımadım tabi ki ve sürekli Duman'ı yedirmeye ve onunla oynamaya başladım :) Sürekli apartmanın içinde onu arıyordum, onunla duruyordum.. Bazen uzanıp tırmalamaya çalışıyordu ama anlıyordum ki, sahibi öldükten sonra çok hırçınlaşmıştı kedicik.. 5. kattaki komuşumuzdan kedinin aynı zamanda kısırlaştırıldığını da öğrendik.. Duman'ımız dişiydi ve kısırdı.. Çok da hırçındı gittikçe de hırçınlığı artıyordu.

Bu arada hayvan sevgisinden bihaber, sadece kendi rahatını ve menfaatini düşünen apartman sakinleri de, zavallı hayvancığı karalama politikasına başlamışlardı.. Sürekli tekmeliyorlar, git burdan diye zavallı hayvana bağırıyorlardı.. Kapalı namazlı niyazlı insanlar kediye neler yapıyorlar, nasıl tekmeliyorlardı, üstüne bir de bana niye seviyorsun diyorlardı..

Duman.. Eve o kadar hasretti ki, iki kere 4. kattaki evimize girmişti kapıyı açık bulunca.. :) Evimize girdiği zaman gözleri kocamandı sevinçten etrafına bakınıyordu, bir seferinde de annemin odasına, evin en sonundaki odaya kalorifer peteğinin yanına gitmiş orada duruyordu, canım benim.. Bir bilseniz ne kadar özledim.. Güzel bir dille kendisini dışarıya çıkarmıştık. Bizim katımızı ezberlemiş, sürekli kapımızda duruyordu. Daha apartmanın giriş kapısından bağırmaya başlardı, öylece bizim kata kadar gelirdi :) Geldiğini belli etmek için de başıyla kapıya vururdu, akıllı Duman'ım benim. Babam da, kim var kapıda diye bize sorardı :)

Her yaz Sarıyer'e, dedemlere kalmaya gideriz. O sene de gitmiştik ama ben Duman'dan çok zor ayrılmıştım çünkü biliyordum döndüğümde burada olmayacaktı.. Apartman sakinleri -biz ve bizimle birlikte birkaç daire hariç- kendi aralarında kediyi atma planı kurmuşlardı ve biz gittikten sonra uygulayacaklardı. Apartman görevlisine sürekli baskı yapıyorlardı 'şu hayvanı koy bi çuvala al götür burdan' diye.. İnanabiliyor musunuz, zavallı hayvanı çuvala koyup alıp gitmekten bahsediyorlar.

Birgün pencereden bakarken apartman görevlimizin gerçekten de elinde bir çuvalla Duman'ı yakalamaya çalıştığını gördüm. İtiraz ettim, yapılır mı dedim ama tabi ki dinletemedim. Bizim gitmemizi beklemişler ve kediyi çuvala koydukları gibi Yakacık'a götürmüşler ..

İnanamadım.. İnanmak istemedim.. Bu kadar akıllı bir kedicik, kimseye zararı olmayan bu tombul kedicik, mahkumlara suçlulara yapılması normal karşılanan bir davranışla, ağlaya ağlaya çuvalın içinde bağlı bir şekilde arabayla götürülmüş.. Duman'a güya çok iyi bakıyorlarmış bir hastanenin bahçesindeki hemşireler.. Hiç inandırıcı değil, değil mi.. Öyle ki Duman, her sabah beni servise kadar geçirirdi, peşimi bırakmazdı hiç.. O insanların akılları olup olmadığı hakkında inanın şüphelerim var ve hayvanları sevmeyen insanları sevemez diye çok gerçekçi bir söz var ya, bunlar gerçekten insanları sevmiyorlar, sadece kendilerini ve rahatlarını düşünüyorlar ama bunun bir de ahireti var.. hesabı var..
Kötüleri Allaha havale ediyorum..
Duman.. Canım güzel kedim benim.. Neydi senin çektiğin.. Belki de yaşamıyorsun şimdi ama bil ki, biz seni çok sevdik..
Çok özledik...


İstanbul 19 ağustos 2006

Siyami'nin Günlüğü

04.00 babamın uykusunun en derin olduğu anda yatağa zıplanıp ayak parmakları ısırılacak

04.01 babamın fırlattığı yastık savuşturulacak

05.30 antene tüneyen kargayla düet yapılacak. babamın "kes sesini lan siyami" şeklindeki nazik uyarısı duymazdan gelinecek

07.00 tuvalet kumu etrafa saçılacak.kum tanelerinin halı üzerindeki dağılımına göre fal bakılacak (henüz tarot öğrenemedim de..)

08.00 mutfak penceresine gelen serçelere tuzak kurulacak. yüyecek bulma ümidiyle pervaza konan minik hayvancıklar 'bööö!' diyerek korkutulacak. uçuşan tüylerine bakılarak kıs kıs gülünecek...

08.30 uyku mahmuru banyonun yolunu bulmaya çalışan babamın ayakları arasında dolanıp takılıp düşmesi sağlanacak. boylu boyunca yerde yatan adamın alnındaki şişlik yalanıp özür dilenecek.

08.35 discovery channel i açması için babaya yalvaran gözlerle bakılacak. sonra bengal kaplanlarının çiftleşmesi izlenecek. salyaların halıya akmaması için sık sık yalanacak.

08.45 babamın okuduğu gazetenin köşesi kemirilecek. yetinilmeyecek. digitürk kuponu bir tırnak darbesiyle ortadan ikiye bölünecek.

09.00 evden çıkmak üzere olan babaya yalakalık yapılacak. ayakkabıların üzerine yatılacak. aykkabı çekeceği kaçırılacak. adamın 'tüh be, bütün gün şu hayvanı evde bırakıyoruz, onun için gitmemi istemiyor zavallı' diye vicdan azabı duyması sağlanacak.

09.05 işte vahşi ormanın tam ortasındayım. hihoyt! buranın tek hakimi benim. önce babamın yatağında güzelce kestirmeli.

11.00 çok acıktım. ama canım kuru mama istemiyor. şu saksıdaki çiçeklerin tadı güzel mi acaba?..

12.00 şimdi çalışma zamanı. vakit geçirmeden koltukları tırmalamam lazım. her nedense babam buna çok kızıyor. ama akşam döndüğünde içinde süngerleri çıkmış, postmodern bir oturma grubu gördüğünde beni şefkatle kucaklayacak bundan eminim..

14.00 şöyle birkeç saatlik uyku için çamaşır sepetinden daha uygun bir yer olabilir mi? hele üzerinde ütülenmeyi bekleyen mis gibi yeni yıkanmış çamaşırlar varsa..

17.00 döktüğüm tüyler kanepenin üzerinde harikulade bir desen oluşturmuş. aynısından halının üzerine de yapmalıyım ki takım olsun..

18.00 hayır, bu biblo televizyonun üzerine hiç yakışmıyor (şangırr!) evet, şimdi pek çok küçük biblomuz oldu, ne güzel..

20.00 bu babamın ayak sesi. gidip onu karşılamalıyım. bir filmdeköpeğin sahibine terlik götürdüğünü görmüştüm. denesem mi acaba? yo hayır, bu kokuya daha fazla dayanamayacağım..

20.05 babam yine terlik oyununa başladı. nedense her akşam eve geldiğinde bu oyunu oynamaktan bıkmadı. elinde terlikle beni kovalayıp duruyor. bundan ne zevk alıyorsa?..

21.30 babam yemek yerken masaya çıkmama sinir oluyor. bunu kızarmış gözlerinden ve dudağının kenarındaki beyaz köpüklerden anlamak çok kolay. ama üç yaşında yetişkin bir siyam kedisinin karşısında balık yemeye kalkmadan önce bunu düşünmeliydi.

23.00 babamın kucağından daha rahat bir yer yok. bir de horlamasa.. ööf öf! televizyonu kapatmak yine bana kaldı. kedi miyim hizmetçi miyim anlamadım.
(hürriyet gazetesinden)